Su Orucu (ISBN: 9789755401058)
Vücudumuz, hasta veya yaralı olduğunda oruç tutmamıza yol açan içgüdü, her canlının hücrelerinin içinde bulunur. Hasta veya yaralıların, yemeyi reddetmelerinin sebebi, kendini koruma içgüdüsünün açlıklarını yok etmesidir. Bu şekilde (diğer türlü gıdaların sindirilmesinde kullanılacak olan) hayati kuvvet, atık maddelerin atılması için yara bölgesinde yoğunlaşır, yani vücudu saflaştırır ve iyileştirir. Oruç tutma içgüdüsü o kadar güçlüdür ve o kadar hayati öneme haizdir ki yarı medeni olan bir insan, doğal yoldan sapmış olsa da hala Doğanın bu muhteşem kurtarma yapısından büyük ölçüde etkilenmiştir! Eğer bu, şaşmaz doğal içgüdünün sessiz sesine uyarsa ve açlık ortadan kalktığında yemeyi bırakırsa kısa sürede iyileşecektir. Daha da iyisi, doğal gıdalar yemesi, doğal bir ortamda yaşaması ve makul, mantıklı, sağlıklı, huzurlu ve doğal bir yaşam tarzı sürerse bir daha hasta olmayacaktır.
Canlı organizmanın şaşmaz zekası, gıda fazlası olduğunda veya vücut yaralandığında, açlık hissini geri çektiğinden, bunlardan birisi gerçekleştiğinde oruç tutma isteği başlar.
Eski tarih biliminde, oruç tutmanın çok eski zamanlardan beri Doğu\'nun dindar insanları ve pek çok eski medeniyet tarafından yapıldığını okuyoruz. Sadece sağlığın geri kazanılması ve gençliğin korunması için değil, ruhsal aydınlanma için de oruç tutmuşlardır. Bundan dolayı, büyük filozof Pisagor\'un yaklaşık M. Ö. 560-480 yıllarında öğrencilerinin ruhsal öğretilerin gizemlerine girmeye başlamadan önce, 40 gün boyunca oruç tutmalarını şart koştuğunu görüyoruz. Sadece, 40 günlük bir oruç aracılığı ile öğrencilerin zihinlerinin, yaşamın güzellikleri hakkındaki derin öğretileri anlamaya yetecek kadar temizleneceği ve saflaşacağını iddia ediyordu.
Eski zamanlarda olduğu gibi, oruç tutmak sadece vücudu arıtıp, vücudun sağlığını yeniden oluşturmaya yardımcı olmayacak, aynı zamanda insanın akli ve ruhsal kısımlarında da büyük etkisi olacaktır.
Canlı organizmanın şaşmaz zekası, gıda fazlası olduğunda veya vücut yaralandığında, açlık hissini geri çektiğinden, bunlardan birisi gerçekleştiğinde oruç tutma isteği başlar.
Eski tarih biliminde, oruç tutmanın çok eski zamanlardan beri Doğu\'nun dindar insanları ve pek çok eski medeniyet tarafından yapıldığını okuyoruz. Sadece sağlığın geri kazanılması ve gençliğin korunması için değil, ruhsal aydınlanma için de oruç tutmuşlardır. Bundan dolayı, büyük filozof Pisagor\'un yaklaşık M. Ö. 560-480 yıllarında öğrencilerinin ruhsal öğretilerin gizemlerine girmeye başlamadan önce, 40 gün boyunca oruç tutmalarını şart koştuğunu görüyoruz. Sadece, 40 günlük bir oruç aracılığı ile öğrencilerin zihinlerinin, yaşamın güzellikleri hakkındaki derin öğretileri anlamaya yetecek kadar temizleneceği ve saflaşacağını iddia ediyordu.
Eski zamanlarda olduğu gibi, oruç tutmak sadece vücudu arıtıp, vücudun sağlığını yeniden oluşturmaya yardımcı olmayacak, aynı zamanda insanın akli ve ruhsal kısımlarında da büyük etkisi olacaktır.