Ölümü Öldüren Kurşun (ISBN: 9786053921929)
Yıl 1922 aylardan Eylül, günlerden Salı ve takvim yaprağı ayın 5\'ini gösteriyor. Bu kutlu günde askerlerimiz Salihli\'ye giriyor. Şimdi, o anda yaşadığı sevinci Balkan göçmeni bir nineden dinleyelim:
\"Ben Üsküp\'tenim. Beş göç gördüm. Ay yıldız nereye giderse, peşinden gittim. Mutlaka onun altında ölmek istiyordum. Balkan Harbi\'nden sonra Istanbul\'dan çıktım. Anadolu\'nun Kabe toprağı olduğuna inanırdım ve oraya kafirlerin gireceğine inanmazdım. Onlar (Yunanlılar) gelince şaşırdım. Bir mucize bekledim. Zafer haberi geldiği zaman Yunanlılar hala şehirdeydiler. Benim bağlarım arasındaki küçük kulübeye gelmediler. Bana bakan küçük bir torunum vardı. Ay yıldız gelmeden ölmekten korkuyordum. Beni götürsün diye ona yalvardım. Öğlen beni bizim eşeğe bindirdi, bende ağlayarak gittim. Sonunda bizimkilere kavuştum. Onları görür görmez ben onlara sarıldım, onlar bana sarıldılar. Bana bahçelerden kavun koparıp verdiler. Ay yıldızın arkasından geldiğimi söylediğim zaman, beni omuzlarına aldılar, bayraktarın arkasında ay yıldızın altında yürüttüler. \"
Işte o anlarda Salihli\'ye giren yaşlı ve zayıf erlerimiz, ağır çantalarının altında boyunları uzamış enselerindeki damarlar şişmiş halde, hiçbiri geri kalmak istemiyordu. Bu ruha sahip neferlerimiz ölümü öldüren kurşunları atmıştı. Bu nedenle, merhume ninenin parolası ay yıldızın arkasından gitmek Milli Mücadele\'nin de parolası idi.
Büyük Taarruz sonunda elde edilen zaferi, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi şu şekilde tanımlıyordu; \"Bundan sonra tarihçiler üç büyük olayı yan yana anacaklar: Uhud Savaşı, Peygamberimizin ölümü ve Anadolu\'da bugünlü savaş. \"
Vatanlarında vatansız olmanın acısını yaşamış olan Türk Milleti, üzerlerine ölüm kurşunlarının her yönden atıldığını gözleriyle gördü. Atılan bu ölüm kurşunlarına karşı, içlerindeki vatan sevgisinden yaptıkları barutla \"özgürlük\" kurşunları attılar. Böylece, hayatta kalarak \"kendileri için\" yeni bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti\'ni kurdular.
Türk Milleti\'nin hayatta kalıp, yaşamasını sağlayan bu özgürlük kurşunları \"ölümü öldüren\" kurşunlardı!...
\"Ben Üsküp\'tenim. Beş göç gördüm. Ay yıldız nereye giderse, peşinden gittim. Mutlaka onun altında ölmek istiyordum. Balkan Harbi\'nden sonra Istanbul\'dan çıktım. Anadolu\'nun Kabe toprağı olduğuna inanırdım ve oraya kafirlerin gireceğine inanmazdım. Onlar (Yunanlılar) gelince şaşırdım. Bir mucize bekledim. Zafer haberi geldiği zaman Yunanlılar hala şehirdeydiler. Benim bağlarım arasındaki küçük kulübeye gelmediler. Bana bakan küçük bir torunum vardı. Ay yıldız gelmeden ölmekten korkuyordum. Beni götürsün diye ona yalvardım. Öğlen beni bizim eşeğe bindirdi, bende ağlayarak gittim. Sonunda bizimkilere kavuştum. Onları görür görmez ben onlara sarıldım, onlar bana sarıldılar. Bana bahçelerden kavun koparıp verdiler. Ay yıldızın arkasından geldiğimi söylediğim zaman, beni omuzlarına aldılar, bayraktarın arkasında ay yıldızın altında yürüttüler. \"
Işte o anlarda Salihli\'ye giren yaşlı ve zayıf erlerimiz, ağır çantalarının altında boyunları uzamış enselerindeki damarlar şişmiş halde, hiçbiri geri kalmak istemiyordu. Bu ruha sahip neferlerimiz ölümü öldüren kurşunları atmıştı. Bu nedenle, merhume ninenin parolası ay yıldızın arkasından gitmek Milli Mücadele\'nin de parolası idi.
Büyük Taarruz sonunda elde edilen zaferi, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi şu şekilde tanımlıyordu; \"Bundan sonra tarihçiler üç büyük olayı yan yana anacaklar: Uhud Savaşı, Peygamberimizin ölümü ve Anadolu\'da bugünlü savaş. \"
Vatanlarında vatansız olmanın acısını yaşamış olan Türk Milleti, üzerlerine ölüm kurşunlarının her yönden atıldığını gözleriyle gördü. Atılan bu ölüm kurşunlarına karşı, içlerindeki vatan sevgisinden yaptıkları barutla \"özgürlük\" kurşunları attılar. Böylece, hayatta kalarak \"kendileri için\" yeni bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti\'ni kurdular.
Türk Milleti\'nin hayatta kalıp, yaşamasını sağlayan bu özgürlük kurşunları \"ölümü öldüren\" kurşunlardı!...