Adorno\'nun Negatif Diyalektiği ve Zizek\'in (ISBN: 9786054511532)
En Ucuz : 16,
En Pahalı 17,
Toplam 2 Satıcı
Bu kitap yazar Zhang Yibingin metin çözümlemesi yöntemi ile hazırlamış olduğu eserin birinci cildidir. Eser 1960lardan itibaren yeni bir döneme giren Batı Marksizmi akımının en önde gelen post-Marx düşünürlerinin başyapıtlarını ele almaktadır. Çalışmada bir yandan bu düşünürlerin getirdikleri yeni düşünceler incelenirken öte yandan onların Marx ve Marksizm üzerine düşünceleri üzerine odaklanılmıştır. Birinci cilt post-Marksizmin vaftiz babası Adornonun Negatif Diyalektik eseri ile Zizekin Ideolojinin Yüce Nesnesi adlı eserinin okumasıdır. Ikinci cilt ise Baudrillardın Üretimin Aynası, Derridanın Marxın Hayaletleri-Borç Durumu, Yas Çalışması ve Yeni Enternasyonalini ve Guy Debordun Gösteri Toplumunu ele almaktadır. Yazara göre postmarksist düşüncenin gelişme tarihi kavranmaksızın, Marksist düşünceyi zenginleştirmek olanaksızdır.
Çinde Marksist felsefe üzerine çok yönlü araştırmaların 1980lerle birlikte yeni bir ivme ve derinlik kazandığı, özellikle daha önce bir tabu olarak görülmüş olan Batı Marksizmi ve post-Marksizm üzerine çok yönlü araştırmaların derinleştiği bilinmektedir. Türkiyede iyi bilinen ve izlenen Batı Marksizmi üzerine, Çinli bir yazarın elinden çıkmış bir eser ilk kez Türkçeye çevrilmiş olmaktadır. Çinde felsefe çalışmaları birbirleri bağlantılı üç ana sacayağı üzerinde oturmaktadır, Marksist felsefe, Batı felsefesi ve Çin felsefesi; bunun yanı sıra Latin Amerika, Hint ve Rus felsefesi ve Rus Marksizmi önemli araştırma alanlarını oluşturmaktadır. Batı Marksizmi üzerine felsefe ve ideoloji araştırmaları Marksizm araştırmalarının en önemli başlıklarından birini oluşturmaktadır.
Yazar Zhang Yibing, Çinin önde gelen Batı Marksizmi araştırmacılarındandır, metin çözümlemelerinde kendi geliştirdiği teorik konumlandırma yöntemi çerçevesinde Batı Marksizmi, Marxın ve Leninin felsefesi üzerine çok sayıda kitap ve makaleleri ile yankı uyandırmış, kılı kırka yaran bir araştırmacı olarak dikkati çekmektedir. Yazarın diğer bir önemli özelliği eserlerin tarihsel ve düşünsel arka planına ve felsefi soy kütüğüne özel bir dikkat göstermesidir. Zhang Yibingin içinde bulunduğu üçüncü kuşak Marksist felsefecilerin önemli bir özelliği bu ülkede felsefi araştırmaların kaba bir biçimde politikleştirilmesi ve kumanda edilmesi davranışının son bulduğu bir dönemde araştırmalarına başlamış olmalarıdır. Bu kuşak aynı zamanda üniversite eğitimlerine ara vererek kültür devrimi için kırsal alanlara gittikten sonra geri dönüp sonradan eğitimlerini ve araştırmalarını sürdürmeye başlamış olan bir kuşaktır. Dolayısıyla bu kuşak toplumsal-ekonomik arka plan olarak çağdaş Çinin Sovyet modeli merkeziyetçi ve dünya ekonomisine kapalı plan ekonomisinden ve ülke çapında altı kademeli bir ücret sisteminin uygulandığı çalışma yaşamından, makro ekonomik yönlendirme altında sosyalist Pazar ekonomisine, uluslar arası ekonomi ile bütünleşmeye, çeşitli sektörlerde kamu dışı sektöre izin verilen, çoğulcu bir emek ve ücret sistemine geçildiği dönemi birlikte yaşamıştır. Marksist felsefe 19. yüzyılda kapitalist Pazar ekonomisi ve onun mezar kazıcısı olan modern proletaryanın oluşması ile birlikte ortaya çıkmıştı, onun çabasının asıl özü değişmeden kalmaktadır, var olan dünyayı eleştirmek, değiştirmek ve insanlığın özgürlüğe doğru mücadelesinin yolunu aydınlatmak; dolayısıyla dikkatli okuyucu eserde yazarın Çinin bugünkü gerçeğine keskin gözlerle bakan önermelerini yadırgamayacaktır.
Adornonun Negatif Diyalektiği; Adornonun bu başyapıtı klasik Batı Marksizminin evriminde önemli bir paradigma değişikliğine yol açan post-Marksizme ve postmarksgil eğilime yeni başlangıç noktaları getiren kilit bir eserdir. Aynı zamanda Batı Marksizminin önemli bir kolu olan Frankfurt okulunun geç dönemine damgasını vurmuştur. Ek olarak, 1973 yılında Ingilizceye çevrilen bu eserin henüz Türkçeye kazandırılmamış olması büyük bir talihsizlik olmuştur.
Adornonun totalite ve özdeşlik eleştirisi ile birlikte 1960lı yıllara ait zorunlu tarihsel bir sonuç olarak klasik Batı Marksizminin sona erişine tanık oluruz. Bu sona erme pratik anlamda 1968 Fransasındaki Kızıl Fırtına- batılı öğrencilerin devrimci hareketleri- ve Pragdaki Gül Devriminin başarısızlığı yoluyla gerçekleşmiştir. Adornoyu Marxtan temelden ayıran şey, Adornonun insanın üretici gücünü, yani insanın doğa ve dış dünya üzerindeki dönüştürücü fethini hedef tahtasına almasıdır; oysa Marx bu konuyu hiçbir zaman sorgulamamıştır ve bu post-Marksizmin kilit noktalarından biri haline gelir.
Georg Lukacsın bütünselliğin tarihsel diyalektiği görüşü, Antonio Gramscinın pratiğin hegemonyası düşüncesi ve Karl Korschun özne-nesne özdeşliği kavramları ve bu düşünürlerin teorik mantık ile kapitalist gerçekliği ayıran yaklaşımlara getirdikleri itiraz klasik Batı Marksizminin inşasında başlıca öğeleri oluşturmuştur. Bu yazarlar, Marksizmin ideolojik ve resmi bir biçimde yapılandırılmasına, özellikle de Marxın klasik Marksist ideologlar tarafından bilimsel olmayan yorumlarla idolleştirilmesine karşı çıkmışlardır. Böylece bu akım, Marksizmin metinlerini yeniden yorumlamaya girişir ve Engels-Stalin sisteminden farklılaşan, Ortodoks-olmayan bir neo-Marksizm oluşturmaya çabalar. Fakat öte yandan bu yeni doğan Marx genellikle batılı bir kültürel ve felsefi okul çerçevesinde konumlandırılır. En önemlisi de, bu Sol teoriler, aslında burjuva politik sistemine endüstriyel medeniyet çerçevesinde karşı duran ideolojiler olmalarına karşın, kendi Marksizm yorumlarının otantikliği üzerinde ısrarla dururlar.
1930lardan sonra ise genç Marxın 1844 Ekonomi ve Felsefe El Yazmalarını temel alan yeni bir hümanist Marksizm ortaya çıkar. Frankfurt Okulunun erken dönem araştırmalarını da içeren bu Marksist okul Ernst Blochun, Jean-Paul Sartrenin, Erich Frommun ve Henri Lefebvrenin geliştirdikleri fikirlerle birlikte hümanist bir yapıya sahiptir. Bu hümanist Marksist eğilim 1960ların ortalarında doruk noktasına ulaşır ve Althusserin ve diğer Batılı Marksistlerin önderlik ettiği bilimselci kanadın büyük hücumuna maruz kalır ve Batı Marksizmi içinde bir hümanizm ve bilimselcilik paradoksu oluşmuşolur.
Çinde Marksist felsefe üzerine çok yönlü araştırmaların 1980lerle birlikte yeni bir ivme ve derinlik kazandığı, özellikle daha önce bir tabu olarak görülmüş olan Batı Marksizmi ve post-Marksizm üzerine çok yönlü araştırmaların derinleştiği bilinmektedir. Türkiyede iyi bilinen ve izlenen Batı Marksizmi üzerine, Çinli bir yazarın elinden çıkmış bir eser ilk kez Türkçeye çevrilmiş olmaktadır. Çinde felsefe çalışmaları birbirleri bağlantılı üç ana sacayağı üzerinde oturmaktadır, Marksist felsefe, Batı felsefesi ve Çin felsefesi; bunun yanı sıra Latin Amerika, Hint ve Rus felsefesi ve Rus Marksizmi önemli araştırma alanlarını oluşturmaktadır. Batı Marksizmi üzerine felsefe ve ideoloji araştırmaları Marksizm araştırmalarının en önemli başlıklarından birini oluşturmaktadır.
Yazar Zhang Yibing, Çinin önde gelen Batı Marksizmi araştırmacılarındandır, metin çözümlemelerinde kendi geliştirdiği teorik konumlandırma yöntemi çerçevesinde Batı Marksizmi, Marxın ve Leninin felsefesi üzerine çok sayıda kitap ve makaleleri ile yankı uyandırmış, kılı kırka yaran bir araştırmacı olarak dikkati çekmektedir. Yazarın diğer bir önemli özelliği eserlerin tarihsel ve düşünsel arka planına ve felsefi soy kütüğüne özel bir dikkat göstermesidir. Zhang Yibingin içinde bulunduğu üçüncü kuşak Marksist felsefecilerin önemli bir özelliği bu ülkede felsefi araştırmaların kaba bir biçimde politikleştirilmesi ve kumanda edilmesi davranışının son bulduğu bir dönemde araştırmalarına başlamış olmalarıdır. Bu kuşak aynı zamanda üniversite eğitimlerine ara vererek kültür devrimi için kırsal alanlara gittikten sonra geri dönüp sonradan eğitimlerini ve araştırmalarını sürdürmeye başlamış olan bir kuşaktır. Dolayısıyla bu kuşak toplumsal-ekonomik arka plan olarak çağdaş Çinin Sovyet modeli merkeziyetçi ve dünya ekonomisine kapalı plan ekonomisinden ve ülke çapında altı kademeli bir ücret sisteminin uygulandığı çalışma yaşamından, makro ekonomik yönlendirme altında sosyalist Pazar ekonomisine, uluslar arası ekonomi ile bütünleşmeye, çeşitli sektörlerde kamu dışı sektöre izin verilen, çoğulcu bir emek ve ücret sistemine geçildiği dönemi birlikte yaşamıştır. Marksist felsefe 19. yüzyılda kapitalist Pazar ekonomisi ve onun mezar kazıcısı olan modern proletaryanın oluşması ile birlikte ortaya çıkmıştı, onun çabasının asıl özü değişmeden kalmaktadır, var olan dünyayı eleştirmek, değiştirmek ve insanlığın özgürlüğe doğru mücadelesinin yolunu aydınlatmak; dolayısıyla dikkatli okuyucu eserde yazarın Çinin bugünkü gerçeğine keskin gözlerle bakan önermelerini yadırgamayacaktır.
Adornonun Negatif Diyalektiği; Adornonun bu başyapıtı klasik Batı Marksizminin evriminde önemli bir paradigma değişikliğine yol açan post-Marksizme ve postmarksgil eğilime yeni başlangıç noktaları getiren kilit bir eserdir. Aynı zamanda Batı Marksizminin önemli bir kolu olan Frankfurt okulunun geç dönemine damgasını vurmuştur. Ek olarak, 1973 yılında Ingilizceye çevrilen bu eserin henüz Türkçeye kazandırılmamış olması büyük bir talihsizlik olmuştur.
Adornonun totalite ve özdeşlik eleştirisi ile birlikte 1960lı yıllara ait zorunlu tarihsel bir sonuç olarak klasik Batı Marksizminin sona erişine tanık oluruz. Bu sona erme pratik anlamda 1968 Fransasındaki Kızıl Fırtına- batılı öğrencilerin devrimci hareketleri- ve Pragdaki Gül Devriminin başarısızlığı yoluyla gerçekleşmiştir. Adornoyu Marxtan temelden ayıran şey, Adornonun insanın üretici gücünü, yani insanın doğa ve dış dünya üzerindeki dönüştürücü fethini hedef tahtasına almasıdır; oysa Marx bu konuyu hiçbir zaman sorgulamamıştır ve bu post-Marksizmin kilit noktalarından biri haline gelir.
Georg Lukacsın bütünselliğin tarihsel diyalektiği görüşü, Antonio Gramscinın pratiğin hegemonyası düşüncesi ve Karl Korschun özne-nesne özdeşliği kavramları ve bu düşünürlerin teorik mantık ile kapitalist gerçekliği ayıran yaklaşımlara getirdikleri itiraz klasik Batı Marksizminin inşasında başlıca öğeleri oluşturmuştur. Bu yazarlar, Marksizmin ideolojik ve resmi bir biçimde yapılandırılmasına, özellikle de Marxın klasik Marksist ideologlar tarafından bilimsel olmayan yorumlarla idolleştirilmesine karşı çıkmışlardır. Böylece bu akım, Marksizmin metinlerini yeniden yorumlamaya girişir ve Engels-Stalin sisteminden farklılaşan, Ortodoks-olmayan bir neo-Marksizm oluşturmaya çabalar. Fakat öte yandan bu yeni doğan Marx genellikle batılı bir kültürel ve felsefi okul çerçevesinde konumlandırılır. En önemlisi de, bu Sol teoriler, aslında burjuva politik sistemine endüstriyel medeniyet çerçevesinde karşı duran ideolojiler olmalarına karşın, kendi Marksizm yorumlarının otantikliği üzerinde ısrarla dururlar.
1930lardan sonra ise genç Marxın 1844 Ekonomi ve Felsefe El Yazmalarını temel alan yeni bir hümanist Marksizm ortaya çıkar. Frankfurt Okulunun erken dönem araştırmalarını da içeren bu Marksist okul Ernst Blochun, Jean-Paul Sartrenin, Erich Frommun ve Henri Lefebvrenin geliştirdikleri fikirlerle birlikte hümanist bir yapıya sahiptir. Bu hümanist Marksist eğilim 1960ların ortalarında doruk noktasına ulaşır ve Althusserin ve diğer Batılı Marksistlerin önderlik ettiği bilimselci kanadın büyük hücumuna maruz kalır ve Batı Marksizmi içinde bir hümanizm ve bilimselcilik paradoksu oluşmuşolur.